Merhaba arkadaşlar,
Yeryüzünde yaşayan çoğu insan hayatı boyunca pek çok hayal kurar ve bunlara ulaşabilmek için çok çalışır. Kimi bu dünyaya yönelik hayaller kurarken, kimi de İslam uğruna yapabileceklerini ve tüm bunların kendisini ulaştıracağı güzel sonucu düşünür, hayal eder.
Sadece bu dünyayı düşünen ve bütün planları ve istekleri bu dünya üzerine kurulu olan insanlardan bazıları, kurdukları hayallere öylesine kapılırlar ki, çoğu zaman gerçek hayattan uzaklaşırlar.
Mesela üniversite sınavına hazırlanan bir öğrencinin ders çalışıp sınavlara hazırlanmak yerine, üniversiteyi kazandığını ve okul hayatı boyunca neler yapacağını hayal etmesi ya da tatil hayalleri kurması, tüm geleceğini olumsuz yönde etkileyebilir. Bunu bilerek çalışmayı bırakmak ve hayal kurmak, aslında gerçek olmayan bir dünyada oyalanmak, başıboş gezmek gibi bir şeydir.
İnsan, gerçek olmadığını ve bir süre sonra uyanacağını bile bile hoşuna giden bir dünya yaşatır hayalinde. Nefsini sınır tanımadan doyurmayı hedeflerken, kaybettiği zamanın farkına varamaz çoğu zaman. Hayal kurmak güzeldir, ancak zaman hızla ilerliyorken ve kaybedilecek tek bir saniye bile yokken hayallere dalmak insanı büyük yıkımlara sürükler.
Bu dünyaya geliş amacını nefsini doyurmak olarak düşünen insan için de yaşadığı hayat, hayal âleminden farklı değildir. Bu dünyanın geçici bir oyalanma yeri olduğunu ve asıl hayatın ahiret yurdu olduğunu bildiği halde insan, gerçek hayatı için hiç bir şey yapmıyorsa ve tüm hayatını nefsini doyurmak için yaşıyorsa, ömrünü hayal kurarak geçiren bir insandan hiçbir farkı kalmaz.
Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (En’am Suresi, 32)
Yaşanan bu hayal âlemini insana çekici ve süslü gösteren şeytan, insanları sonu gelmeyecek isteklerle ve hırslarla kandırarak, sonunda ölüm olan bu dünyaya sımsıkı bağlar. Ölümle birlikte gerçek hayata uyanan insan ise kendisine tanınan süreyi oyalanarak geçirdiği için büyük bir pişmanlık yaşar. Bu pişmanlık üniversite sınavına hazırlanmayan ve kazanamayan bir öğrencinin yaşadığı pişmanlıktan çok daha büyüktür. Sonsuz hayatını ebedi olarak ateşe atan ve aslında gerçek olmayan bir hayal için boşa vakit kaybeden insan için artık geri dönüş yoktur.
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi ‘yok sayarak tanımadıkları’ gibi, Biz de bugün onları unutacağız. (Araf Suresi, 51)
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” (En’am Suresi, 27)
Geri dönüşü olmayan bir yola girip son bir fırsat istemek yerine, o yola girmeden önce bize tanınan zamanı çok iyi değerlendirmeli ve yalnızca Allah’ın rızasını gözeterek yaşamalıyız.
Tek hayalimiz Allah’ın rızasını kazanmak ve cennetine kavuşmak olsun inşallah. Hayallerin peşinden koşarken gerçekleri kaybetmemek dileğiyle…
Merhaba arkadaşlar,
Çevremde ki insanların bu kitaba yoğun ilgisinin olduğunu gördüm ve kitapta geçen konuşmaları paylaştıklarını farkettim. Bende araştırayım dedim ve hayran kaldım. Temasını da satın aldığımız beyazıt arkadaşımızın sitesinde de görmüştüm ancak fazla ilgimi çekmemişti. En yakın zamanda gidip Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar kitabını alıcam.
Çok beğendim, harikaaa..
Sizlere tutunamayanlar kitabında yer alan, Oğuz Atay ve hayali kahramanı olan olric arasında geçen konuşmalardan bazılarını vericem.
———————————–
– Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı olric?
– Dilencileri bilir misin Olric?
+ Sizin sayenizde onu da öğrendik…
– Benimle hiç böyle konuşmazdın Olric…
+ Bir tek Acınızın Asaleti kaldı, onu da kaybetmeyin efendimiz…
– Sabahlar olmasın Olric..!
+ Siz zaten hep geceye mahkumsunuz efendimiz..
-Hani yarınlar güzel olurmuş diyorlardı Olric, bu yaşadığımız gün de dün’ün yarın’ı değil mi?
+ Kandırıyorlar efendim, kandırıyorlar…
– ‘Zaman’ sözü çok can yakar be olric,çok can yakar.
+ Öyle ama zaman herşeyin ilacı derler efendim.
– Madem öyle fazlası intihara girmez mi olric?
– Biliyor musun Olric,artık yalnızlığı bile çok seviyorum.
Sırf onun eseri diye…
– Hayatta 3 yanlışım oldu Olric.
+ Ne gibi efendimiz?
– Tanıdım,inandım,güvendim.Ama 1 doğrum oldu.
+ O nedir efendimiz?
– Sevmek Olric.Fakat sende bilirsin ki 3 yanlış bir doğruyu götürür.
+ Gidelim efendimiz..
Herkes internetten, oturduğu yerden para kazanmak istediğini ve Google’da araştırdığına şahit oldum. Aslında internetten para kazanmanın pek çok yolu var ancak, bu makalemizde blog yazarlığı yaparak para kazanma yollarından bahsedeceğiz. Kim oturduğu yerden, bilgi birikimini kaleme dökerek para kazanmak istemez ki ?
Bu yöntemde bloğunuza sürekli yeni kaynaklar koymalı ve ziyaretçilerinizin indirmelerini sağlamalısınız.
Google Adsense vb. tıklama başına ödeme yapan reklam networkleri ile çalışarak sitenizde yayınlanan reklamlara tıklama başına ödeme alabilirsiniz.
Bu yöntem tavsiye edilen ve en çok kazandırması muhtemel olan yöntemdir.
Satış ortaklığı sistemi şu bileşenlerden oluşur;
Satış ortaklığı sistemi şu şekilde çalışır;
Satıcı, ürününü Satış ortaklığı sitesine ekler ve Satış başına vereceği komisyonu belirler.
Satış ortağı, satış ortaklığı sitesine üye olur, istediği ürünü seçer ve satış ortağı olur.
Satış ortağı ürünü blogunda tavsiye eder, ürün onun tavsiyesi ile satılırsa satış ortağı belirlenen komisyon kadar kazanır.
Satıcının ve satış ortağının kazancını satış ortaklığı sitesi öder. Aynı zamanda sitenin kendi komisyonu da vardır.
Satıcı ile Satış Ortağı birbirlerini görmezler. Satış ortağı ürünü alan müşteri ile görüşmek zorunda değildir, herhangi bir sorumluluğu yoktur.
Belli bir konuya odaklı blog yazıyorsanız, o konuda tanıtım yazıları yazarak para kazanabilirsiniz.
Örnek: Bir yemek tarifi bloğu yazıyorsunuz, bir hazır çorba markası sizden en iyi çorba filan marka çorba diye bir yazı yazmanızı isteyebilir.
Backlink hakkında biraz bilgi sahibi iseniz bilirsiniz, yeni web site ya da blog sahipleri, bloglarının değerini yükseltmek için PR değeri yüksek sitelerden link almak isterler, sizde bloğunuzdan link satışı yapabilir, bu yolla para kazanabilirsiniz.
Blogunuzun reklam alanlarını Adsense gibi PPC reklamlara veya Satış Ortaklığı reklamlarına ayırabileceğiniz gibi ücret karşılığında banner da alabilirsiniz.
Banner reklamlarda gösterim önemli olduğu için blogunuzun hatırı sayılır ziyaretçi kitlesine ulaşması gerekecektir.
Ama bu aşamada doğrudan hedef kitle konusunu atlamamalısınız. Örneğin; genel film/dizi sitesine konulan fotoğraf makinesi reklam banneri milyon kişi tarafından görülse bile çok az tıklanır..
Ama fotoğrafçılık üzerine yazılan bir blogdaki fotoğraf makinesi reklamı daha az gösterimle daha çok tıklanacaktır.
Bu etki PPC ve Satış ortaklığında zaten daha çok kazanmanın anahtarıdır. Sabit banner reklam verecek olan reklam verenler de eğer işi biliyorlar ise bu etkiye dikkat ederler.
Saydığımız reklam türlerinden siteyi açar açmaz faydalanamazsınız. En azından, özgün içerik ekleyerek reklam alımınızı hızlandırabilir ve ya sizin tarzınızda, sizden büyük sitelere reklam vererek gelişebilirsiniz.
Merhaba sosyal medyacılar..
Bir sosyal ağ furyasıdır almış başını gidiyor. İnsanlar ücretsiz olan bu ağlara deliler gibi saldırmış durumda. Oluşturdukları profillere en özel fotoğraflarını, en gizli bilgilerini, en saklı videolarını koyarak insanlarla paylaşmaktan çekinmiyorlar.
Normal hayatta bırakın güvenecek dostu, merhaba diyecek bir- iki arkadaşı bile olmayan insanlar, sosyal sitelerde önlerine geleni arkadaş listelerine ekleyerek bu listeyi kabartma ve bununla övünme merakına düşmüşler. Özellikle de gençlik… Bu hali görünce; “Biz ne sosyal, ne paylaşımcı bir milletmişiz arkadaş” demekten kendini alamıyor insan!
1990’lı yıllarda internetin hayatımıza girmesiyle millet olarak önce neye uğradığımızı şaşırdık sonra da ondan faydalanmanın yollarını aramaya başladık. Ama maalesef tam bu noktada ipler koptu ve özellikle irade zayıflığı olanlarımız sanal âlemde kayboldu gitti.
Evet, internet çağımızın en büyük buluşu ama millet olarak her şeyi yaptığımız gibi onu da suiistimal etmeyi başardık. Avrupa’ya yönelmeye başladığımız yıllarda ilmini, fennini alacağımız yerde kültürünü, ahlakını, kanunlarını alıp yüzlerce yıldır oluşturduğumuz değerlerimizin üzerine bir anda oturtuverdiğimiz gibi internet nimetini de amacının dışında aklımıza gelen her alanda kullanarak geriye kalan birkaç damla değerimizi de harcayıverdik.
Artık ne dostluğun arkadaşlığın ne de aşkın eski tadı var. Köylerde yüzlerce insan birbirini tanıdığı halde şehirlerde bırakın üst kattaki komşusunu artık karşısındaki dairede oturanı bile tanımıyor. Onun yerine TV, internet alıp kendi kabuğuna çekilmeyi tercih ediyor.
Sosyalleşme ihtiyacını da sanal âlemde karşılama yoluna gidiyor. Dostu, arkadaşı, sevgiliyi yine bu ortamlarda bulmaya çalışıyor. Bir yandan yanı başındaki komşusundan koparken diğer yandan en uzaklardaki yakınlarıyla bağlantı kurmaya çalışıyor. En yakınındakilere uzak, en uzaktakilere yakın, sanal, mesafeli, tatsız-tuzsuz bir hayat…
Bir de sosyalleşmeyi abartan sonradan görmeler var. Bunları görünce insanın midesi bulanıyor. Sözüm size ey yarı çıplak fotoğraflarını paylaşan lise kızları… Eşleriyle yaşadıkları en özel anlarını anlatan ev hanımları… Gün içinde yaptıkları her şeyi bir marifetmiş gibi yazan evde kalmalar… Ve önüne geleni eklemeyi başarı sanan asosyal kişilik vakaları…
Bunların yanında sanal âlemde kişiliğini yitirip gerçek âleme bir türlü çıkamayan, saatlerini değil ömürlerini orada geçiren garip varlıklar da var ama onları satırlarıma taşımaya bile gerek görmüyorum. Allah onları ıslah etsin.
Öyle ya da böyle, kadınların sokağa çıkmasıyla başlayan toplumsal bozulma teknolojinin gelişmesiyle daha da hızlandı bence. Teknik gelişmeler bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken diğer yandan bizi en yakınlarımızdan bile soyutlayıp bir başımıza bıraktı. Bu halimizin farkında olan uyanıklar da bizim üzerimizden zengin olmanın bin bir yolunu bularak soyup soğana çeviriyor bizi. Bilmem ki ne zaman uyanacağız? Gerçi uyumamız için her şeyin yapıldığı bir ortamda uyanmak ne mümkün!
En azından bu yazıyı okuduktan sonra bazı şeyleri değiştirsek ve yakın çevremizi profilimizle değil de gerçek şahsiyetimizle oluştursak…
Ama nerdeeee…
Merhabalar,
İnternette gezinirken kişisel bir blogta gördüğüm bir şiiri sizinle paylaşmak istiyorum. Şiir o kadar etkiledi ki kendi sitemde bile paylaşıyorum, o derece anlayın yani. 🙂 Bir insanın sevdiğine haykırması mı dersiniz yoksa isyanı mı siz karar verin. Ama mutlaka okuyun..