Merhabalar,
İnternette gezinirken kişisel bir blogta gördüğüm bir şiiri sizinle paylaşmak istiyorum. Şiir o kadar etkiledi ki kendi sitemde bile paylaşıyorum, o derece anlayın yani. 🙂 Bir insanın sevdiğine haykırması mı dersiniz yoksa isyanı mı siz karar verin. Ama mutlaka okuyun..
Merhaba arkadaşlar,
Başlıkta ki bu harfler, ABD’nin en gizli askeri projelerinden biri olan “High Frequency Active Auroral Research Program” isminin baş harfleri… Adından görüldüğü gibi yüksek frekansla ilgili bir program bu…
Bu konuyu gündeme getirmemizin nedeni, son zamanlarda bazı kişilerin İnternet aracılığı ile HAARP projesini, Yıldız Savaşları filmleri senaryosu türünden senaryolarla Körfez depremine bağlayıp, birbirlerine iletmeye başlamaları. Hayal gücü oldukça yüksek bir milletiz. Kendimiz uydurup, sonra da kendimiz inanıyoruz. “Fısıltı gazetesi” akıl almaz bir hızla yalan yanlış herşeyi yayıyor. Bu nedenle konuyla ilgili doğruları bilmekte yarar var..
Bu proje 6 yıldan beri, Alaska’da Gakona askeri üssü yakınlarında, ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri’nce gerçekleştiriliyor. Resmi amacı, İyonosfer’de araştırma yapmak. Bu projenin gerçekleşmesinde üç Amerikan şirketi ARCO, Raytheon ve E-Sistemleri, önemli rol oynadı ve hâlâ oynuyor..
1- Atmosferdeki termonükleer araçların elektromanyetik vuruşlarını değiştirmek,
2- Denizaltılarla haberleşmeyi kolaylaştırmak,
3- Radar sistemlerini son derece geliştirmek,
4- Çok büyük bir bölgede, ABD ordusu dışında tüm haberleşmeyi durdurmak,
5- EMass ve Cray bilgisayarları ile ortaklaşa, toprağın altını çok derinlere kadar incelemek,
6- Büyük alanlarda petrol, doğalgaz ve mineralleri tespit etmek,
7- Cruise füzeleri gibi her türlü saldırı silahı ve uçağı havada imha etmek.
Gelelim, bu projeye karşıt olan Amerikalı bilimadamları da var. Bunun son derece tehlikeli olduğunu savunuyorlar. Çünkü, onlara göre, HAARP öylesine bir güç haline gelebilir ki, elinde tutan dünyanın tartışmasız hakimi olur..
Projenin karşıtlarından biri olan, ülkenin en ünlü jeofizikçilerinden Prof.Gordon J.F.MacDonald’e göre;
1- İklimleri değiştirebilir,
2- Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir,
3- Ozon tabakası ile oynayabilir,
4- Deprem yaratabilir,
5- Okyanus dalgalarını kontrol edebilir,
6- Dünyanın enerji alanları ile oynayarak, insan beynini kontrol altına alabilir,
7- Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturabilir…
Bunlar yapabildiklerinin sadece bir kısmı.. Dehşet değil mi?
Ancak, Amerika Hava Kuvvetleri, iklimlerin kontrolünü amaçlayan “Spacecast 2020” projesi ile ilgili olarak “Çevreyi değiştirme teknikleri ile bir başka ülkeyi yok etmek veya zarara uğratmak yasaktır” açıklamasını da yapmış durumda…
Bu proje çok küçük sinyallerle çok büyük enerjileri kontrol etme mantığı üzerine kurulduğuna göre, Zbigniev Brezinski’nin 1970’lerde sözünü ettiği “İlerki yıllarda teknolojiye bağlı daha kontrollü bir toplum olacağı ve elitlerin bu imkanı kullanacağı” cümlesi sanki gerçek oluyor…
ABD eski Başkanı George Bush, “Yeni Dünya Düzeni” cümlesini kullanırken, acaba sadece, siyasi anlamda mı bunu söyledi?
Size HAARP ile ilgili bir başka ilginç şeyi anlatalım… Bu konuda Web’de açılan sayfalar, buradaki konuşmalar, gelen bilgiler, tartışılan konular sık sık esrarengiz eller tarafından silinip yok ediliyor. HAARP, bu konuyu inceleyenlere göre, 1994 yılından bu yana, en çok sansüre uğrayan konu durumunda...
Bir de bu konuda yazılmış olan ve adını çok ilginç bulduğumuz bir kitaptan söz edelim:
“Angels D’ont with HAARP..”
“HAARP tartışması ABD’de daha çok uzun süreceğe benziyor…”
Haarp ile ilgili kitapları araştırıp, alıp, okumanızı tavsiye ederim.
Merhaba arkadaşlar,
Slow rap müzik dinleyipte Canfeza‘yı bilmeyen yoktur sanırım. Gerek sözleriyle, gerek fon müzikleriyle dinleyenlerini kendine bağlayan bir fenomen haline dönüştü. Arkadaşlarımın önerisi ile, Eylül 1 adlı parçasını dinlemekle başladı Canfeza hayranlığım.. Sözlerinden çok etkilendiğim bu şarkıyı günlerce 100’lerce kez dinledim ve neredeyse bıktım diyebilirim. Ardından böyle şarkı yapan birinin diğer şarkıları da kötü olmaz diyerek başladım youtube’de canfeza müziklerini aramaya..
Ekim, Ağustos, Sel Gibi, Yağmurun Parıltısıyım, Aralık ve son olarakta sosyal medya programında söylediği Sarmaşık adlı şarkısına çok feci şekilde bağlandım. Artık bende bir melankonia tarzında yaşayan insan topluluğuna katılmıştım.
Çok fazla müzik beğenmeyen ve slow rapten başka müzik dinlemeyen biri olarak, önceleri sagopa kajmer hayranıydım, gerçi hala öyleyim. Sagopa kajmer‘in müzikleri de aşırı melankonia ancak sözleri edebi olduğu için pek anlayamıyor, sadece arkafon müziğine dalıııpp gidiyordum. Ancak Canfeza, eskiden kafiyeli olarak söylenen rapi, slow rape çevirmiş ve müthiş sözler ortaya çıkarmış..
Şarkılarından beğendiğim sözlerine örnek vermek gerekirse;
Bunlar sadece en beğendiklerimden bazıları.. Daha dolu sözü olmasına rağmen konu sınırları dışına çıkmamak adına bu kadar yazıyorum. İsteyen ve merak eden kişiler internetten dinleyebilir ve sözlerini araştırabilir. Birçok beğendiğim müziğini en altta video bölümüne de ekliyorum, dileyen kişiler oradan da dinleyebilir. 🙂
Aslında bende sadece sizin gibi canfeza olarak tanıyanlardanım. İnternetten yaptığım araştırmaya göre adı Orhan gül.. 21 yaşında ve rap ile ilgilenen genç bir arkadaşımız.
Herkes gibi sıradan hayatı olan biri ama bence eksi (-) bir yönü var.. Herkes onu gerçek ismiyle yani Orhan Gül olarak tanımıyor. Onu Canfeza olarak tanıyorlar.. Canfeza dinleyicisi olupta yolda görseniz “Aaaa Canfeza!” dersiniz. Hiçbiriniz “Orhan Gül” demez. 🙂 Bence bu onun en büyük eksisi.. “Hiç Sevgilin oldu mu?” sorusuna “3-4 yıl önce olmuştu” diye cevap veren ama şarkılarını dinlediğinizde sanki birine çok aşıkta, kavuşamıyorlar ve o da içini kaleme döküyor gibi görünüyor bana.. size nasıl görünüyor bilemiyorum. 🙂
Hayatta herkes aşık olmak isterken, neden bu kadar yalnız var sorusu çelişki yaratıyor kafamda ama Orhan arkadaşımız bence aşkı hak ediyor. Bunu müziklerini dinlediğinizde de anlayacaksınız.
Merhaba arkadaşlar,
Öncelikle herkesin razaman bayramını kutlarım. Geçen gün haberlerde sürekli giysi alan, yiyecek alan insanları gösterip duruyorlardı. Hemen aklıma afrika geldi ve içimden “yazık” diye geçirdim. Elimden geldiğince bende somali’ye yardım yaptım ancak yetmiyor, yetmiyor. Biz burada dolmalar, baklavalar, pastalar yerken onlar yiyecek yemek bulamıyorlar. Bu sözü direk söylemek sizlere garip gelebilir ama gerçek bu, açlar.. Biz bayramda ne giyeceğiz, insanlara nasıl güzel görünebiliriz diye paralar harcayıp kıyafetler alırken, onların kıyafet derdi olmuyor. Nedeni ise kuralık.. O sıcak havada üstlerine birşey giymemelerini zaten kafalarına takmıyorlar, sadece açlar ve yemek, su istiyorlar.. Tüm dünya olarak her ne kadar yardım yapılsa da neden bu sorun çözülebilmiş değil anlam veremiyorum.
İnternette bu konuyu düşünerek gezerken gözüme tamda afrika ile ilgili şiirler göründü. Afrikalı çocukların ağzından yazılmış gibi görünen yazılar başka şairler tarafından yazılsa da bence tam olarak o çocukların içinden geçeni ancak söylemediklerini barındırıyor bence..
Merhaba, ben afrikalı çocuk.
5 yaşındaki kardeşimi kaybettim geçen gün.
Aslında binlerce insan kaybetti,
Kimi annesini, kimi abisini..
Sizler, hergün yeni bir şarkıyla büyürken,
Ben, açlık çığlıklarına eşlik ediyorum.
Tatlı uykunuza farklı masallarla dalarken,
Benim masalımın adı hep aynı.
” Açlık “
Burada zaman kavramı yemek dağıtıldığı andan ibaret.
Bulduğum bir poşetle yemek almaya gidiyorum ve ;
Yemeğim bittiğinde, benim için günde bitiyor.
Uyuyarak açlığımı hissetmemeye çalışıyorum..
Yardım getirenler, bize dokunmuyor..
Neden anne ? diyorum.. Siyah olduğumdan mı ?
Onları kirletmemden mi korkuyorlar ?
Sen söyle beyaz çocuk, annem ağlıyor..
Neden ?
Kiminiz yeni bir ayakkabıya, kiminiz farklı bir kıyafete ihtiyaç duyarken,
Ben tabağınızda arta kalan yemekleri istiyorum.
Ayakkabı ve kıyafet,
Karnımı doyurmuyor.
Utanıyorum..
Sizlerin açlıktan öldüğünü hiç duymuyorum.
Siyah bedenlere sahip olmanın bir cezası mı bu açlık ?
Veya dinlediğimiz tek melodi feryatlar olmak zorunda mı ?
Anlamıyorum.
Beyaz olmak istemiyorum.
Hergün yemekleri çöpe dökerek ziyan etmeyi,
Beğenmediğım kıyafetlere başkalarının ihtiyacı olduğunu bile bile,
Yeni kıyafet almayı,
Benimkinden daha pahalı ayakkabı giyiyor diye,
Ayakkabım eskimeden daha pahalısını istemeyi,
Kendime ait, rahatça uyuyabileceğim bir yatağım varken,
Bilerek uykusuzluk kalmayı,
Yani;
Beyaz çocuk gibi yaşamayı istemiyorum.
Burada ölenlerin bir mezarı bile yok.
Kayıtlara geçmemiş yüzlerce ölü..
Her saniye yenileri ekleniyor ve ben ;
Çok korkuyorum.
Söylediklerime kulak verin.
Eğer imkanınız varsa kardeşlerinizi öpün!
Çünkü ben,
Buram buram ölüm kokan kardeşimi,
Öpmekten vazgeçmiyorum.
Ve ben, yavaş yavaş ölüyorum..
Sizler;
Ekmeğinizi yarım bırakmaya devam edin..
Bu şiiri aslında hiçbir bayram unutmayın. Sadece afrika değil, ülkemizde de açlık çeken, yoksulluk çeken milyonlarca kişi var. Eğer bunları düşünmezseniz birgün onlar gibi olabilir, sizde fakirlik çekebilirsiniz.
Bu kadar söze rağmen hala “Ben çekmem, durumum iyi” diyorsanız söyleyecek tek sözüm var size “Ateşş seni Çağırıyooo!“
Merhabalar,
Spartacus’u bilmeyen yoktur sanırım. Türkiye’de Cnbc-e kanalında yayın hayatını sürdüren bu yabancı dizi, eski yunanlı köle Spartacus‘un hayatını anlatıyor. Benim bu film ile tanışıklığım ilk sezonun 5. bölümüydü. 🙂 Televizyonda izlediğim kadarıyla çok beğenmiş ve hemen internette yapmıştım.. Ancak gördüklerim karşısında şaşkındım. Çünkü Cnbc-e kanalı daha ilk sezonun 5. bölümünü verirken, yabancı ülkelerde yayınlanmış, internete düşmüş ve türkçe düblajı yapılmış olarak gördüm. Tabii hemen izlemeye başladım. İlk sezonu 1 gece de bitirdim. İnanmayanlar olabilir ancak her bölüm 40-50 dakika arası.. Televizyondan bu diziyi izleyenlere tavsiyem; “mutlaka internetten izleyin.”.. Nedeni ise; birçok küfürün sansürlendiği, kan sahnelerinin veya erotik sahnelerin tamamen sahnelendiği bir dizi izlemiş oluyorsunuz. Böyle olunca televizyonda dizi 30 dakikaya kadar düşebiliyor ve tam olarak filmle iç içe olamıyorsunuz.
Spartacus serisi 3 sezondan oluşuyor.
Bunlardan ilki “Spartacus: Blood and Sand“.. İlk sezondan bilgi vermek gerekirse;
Spartacus rolünü Andy Whitfield üstlenmiş. Bana göre yapımcıların en doğru seçeneklerinden birisi bu.. Spartacus‘un kölelik hayatını, ardından gladyatör oluşunu ve ardından isyan çıkararak özgürlük adına ilk isyanı çıkaran kişi olarak tarihe geçmiştir. Dizi tamamen bu olayların üzerine kurgulanarak çekilmiş. Filmi, ses, mimik vb. gibi detaylara çok önem vererek izleyenlerdenseniz, mutlaka altyazılı olarak izleyin. Geçenlerde cnbc-e’de türkçe düblaj olarak yayınlanmaya başlamış ve merak ettim. İzlemem sadece 5 dakika sürdü. Çünkü seslendirmeler, altyazıyı izlemiş birine o kadar kötü geliyordu ki anlatamam. Bir diğer tebrik edilmesi gereken ise, Spartacus grafikerleri.. Gerçekten sahneleri mükemmel uyarlamışlar. Olmayan seyircileri aynı bir arenadaymış havası veriyorlar ve kamera arkası çekimlerini izlemeseydim asla “programla yapılmış” demezdim. O kadar gerçekçi sahneleri var, kutluyorum.
İkinci sezona bakacak olursak karşımıza “Spartacus: Gods Of The Arena” olarak çıkıyor.
Bu sezon aslında ilk sezonun devamı değil. Spartacus öncesinde yaşananları, spartacus’un yanında yer alan gladyatörlerin nasıl bugünlere geldiğini, kölelerin sahibi Batiatus’un nasıl bugünlere geldiğini, gençliğini vb. gösteren, harika efektlerle süslü bir sezon olmuş. İlk sezonu izleyen biri, eğer bu sezonu bekliyorsa mutlaka aklında şu soru vardır. “Gladyatörlerin başı olan Crixus, nasıl bu günlere geldi?“.. Bu soruyu bende çok kendime sormuştum ve bu sezon soruma cevap oldu diyebilirim. Spoiler olacağından çok fazla detaya girerek filmi anlatmak istemiyorum. İlk sezon Spartacus olarak karşımıza gelen Andy Whitfield‘i bu sezonda göremiyoruz. Çünkü ondan öncesini gösteriyor.
Dizinin 3. serisine bakarsak “Spartacus: Vengeance” olarak geliyor.
Spartacus: Vengeance henüz yayında değil, çekim aşamasında.. 2012 yılının ocak ayında seyirci ile buluşacak dizide, ilk sezon Spartacus rolünü canlandıran Andy Whitfield‘i göremiyoruz. Nedeni kanser olması.. Onun yerine yeni sezonda Liam McIntyre, Spartacus rolünü canlandıracak. İlk 2 seriyi izlediyseniz bu haberi sevmeyeceğinizden, beğenmeyeceğinizden %100 eminiz. 🙂 Spartacus yapımcıları bile bu olay için çok çalıştılar ancak kanseri bir türlü yenemeyen Andy yerine o tür özelliklerde sadece Liam McIntyre‘yi buldular. Bu seri de Spartacus‘un, diğer gladyatör ve kölelerde çıkardığı isyanı anlatan bir konu göreceksiniz. “Bazı efsaneler kanla yazılır.” sözüyle yola çıkacaklar ve hiçbir ordu karşılarında duramayacaktır. Dizi daha yayında olmadığı için spoiler yani dizi hakkında bilgi vermek istemiyorum ancak internetten spartacus hakkında bilgilere ulaşabilirsiniz.
Bu zamana kadar izlediğim bütün filmler arasında top15’de birinci sırada bulunuyor. İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum arkadaşlar.
İzleyen arkadaşlarda yorum atarlarsa sevinirim.